Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin Mart 2024’teki yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) ve temel demokratik hakları hedef alan yargı operasyonu yeni bir evreye geçti. CHP’nin seçilmiş belediye başkanlarını hedef alan bu operasyon, mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve partinin cumhurbaşkanı adayı Erkem İmamoğlu’nun “yolsuzluk” suçlaması ile tutuklanmasıyla doruk noktasına ulaşmış ve kitlesel protestolara yol açmıştı.
İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2 Eylül’de verdiği ara kararla, iki yıl önce seçilen CHP İstanbul il yönetimi “tedbiren” görevden uzaklaştırıldı. İstanbul İl Başkanlığı’na eski CHP yöneticilerinden biri olan eski milletvekili Gürsel Tekin başkanlığında 5 kişilik bir kayyım atandı. CHP İstanbul İl yönetiminin anayasaya ve yasalara aykırı bir şekilde görevden alınması kararı, CHP merkez yönetimini seçen kurultayın “seçime şaibe karıştığı” iddiasıyla iptaline yönelik 15 Eylül’deki başka bir duruşma öncesinde geldi. Kasım 2023’te yapılan kurultayda Özgür Özel eski parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu yenilgiye uğratmıştı.
Sosyalist Eşitlik Grubu ve Dünya Sosyalist Web Sitesi, uzlaşmaz siyasi farklılıklara sahip olduğu CHP’nin İstanbul yönetimine kayyım atanmasına ve CHP’nin seçilmiş merkez yönetiminin görevden alınmakla tehdit edilmesine temel demokratik haklara yönelik aleni bir saldırı olarak karşı çıkmaktadır. Seçme ve seçilme hakkı ve son derece sınırlı bir şekilde mevcut olan çok partili demokratik siyaset tehdit altındadır. Bununla birlikte, esasen küresel kapitalist sistemin ve burjuva egemenliğinin krizinden kaynaklanan bu saldırı, bu sistemin bir parçası ve savunucusu olan CHP ile beraber değil, ondan tamamen bağımsız bir işçi sınıfı hareketinin inşa edilmesiyle durdurulabilir.
Tekin’in görevi almak üzere pazartesi günü İstanbul İl Başkanlığı’na geleceğini açıklaması üzerine pazar akşamı CHP üyeleri kayyım atanmasına karşı çıkmak için il binası önüne gittiler. Partililer burada polis ablukası ile karşılaştılar ve üyesi oldukları parti binasına girmeleri keyfi olarak engellendi. Çok sayıda kişi gözaltına alınırken İstanbul Valiliği, 6 ilçede dört günlük miting, yürüyüş ve etkinlik yasağı getirdi. Mesajlaşma ve sosyal medya uygulamalarına da keyfi bir kısıtlama getirilirken onlarca sosyal medya kullanıcısı hakkında gözaltı kararı verildi. Pazartesi günü polisin etrafını sardığı ve protestoculara biber gazıyla saldırdığı CHP İstanbul il binası önüne gelen Tekin yüzlerce polis koruması eşliğinde binaya girdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel pazartesi günü yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Geleceğin iktidar partisine, bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapan bir süreç başlatılmıştır. 19 Mart [Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması] bunun somutlaştığı gündür. 173 gündür Türkiye’nin geleceğine yapılan darbe sürmektedir, biz de buna karşı direnmekteyiz. Bu yüzden partimize saldırıyorlar. İl Başkanlığımızın önüne polis gönderiyorlar. Erdoğan’a sesleniyorum: Kendi çıkarın için milleti ateşe atıyorsun, değer mi? İleride ders kitaplarına darbeci olarak geçeceksin.”
Hapisteki İmamoğlu ise “CHP içi kavga yoktur, iktidarın yargı ve polis zoruyla CHP’ye karşı kalkıştığı açık bir müdahale vardır,” açıklamasını yaptı.
Bu arada 15 Eylül’deki duruşmada Özel liderliğindeki CHP yönetiminin görevden alınması riski karşısında, 2023 yılındaki kurultaya katılanların çoğunluğunu oluşturacak şekilde, 900’ün üzerinde delege 21 Eylül’de bir olağanüstü kurultay düzenlenmesi için başvuruda bulundu. CHP ayrıca 24 Eylül’de İstanbul İl Kongresi’ni düzenlemek için başvuru yaptı.
Hükümetin yargı üzerindeki etkisini kullanarak CHP’yi suçlu gösterme çabaları, geçtiğimiz yılın ekim ayında Akın Gürlek’in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanması ile başladı. Gürlek daha önce Erdoğan hükümetinde Adalet Bakanı Yardımcısı görevinde bulunmuştu.
Türkiye’de yoğunlaşan siyasi kriz ve diktatörlük inşası, dünya çapında otoriter ve aşırı sağcı eğilimlerin güç kazanması sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. ABD’de faşist Başkan Donald Trump’ın göreve başlaması ve mali oligarşinin çıkarları doğrultusunda bir başkanlık diktatörlüğü inşa etmeye girişmesi Türkiye’de ve dünya genelinde benzer eğilimlere ilham ve cesaret vermiştir.
CHP’nin İstanbul il yönetiminin hukuksuzca görevden alındığı ve bölgeye polisin yığıldığı aynı günlerde, Britanya’da 900’e yakın soykırım karşıtı protestocu gözaltına alındı ve Trump, Washington DC’den sonra Chicago’ya askeri birlikler gönderdi.
Erdoğan hükümetinin artan siyasi baskısı, egemen sınıfın nesnel gereksinimlerinden kaynaklanmaktadır. Yıllardır CHP’nin de desteğiyle esas olarak Kürt hareketini ve “sol” muhalefeti hedef alarak pekiştirilen polis devleti inşası, 2025’te Trump’ın göreve gelmesinin yanı sıra Türkiye’nin de derinlemesine dahil olduğu Ortadoğu’daki savaşın tırmandığı, NATO’nun Rusya ile savaşının sürdüğü ve içeride işçi sınıfına karşı şiddetli bir kemer sıkma programının uygulandığı koşullarda tırmanmaktadır.
Aynı anda hem Kürt milliyetçisi DEM Parti hem de CHP ve onların sahte solcu destekçileri, Erdoğan hükümetinin yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile anlaşma girişiminin bir parçası olarak mecliste kurduğu komisyonda yer alarak bunun bir “barış ve demokratikleşme” çabası olarak sunulmasına yardımcı oluyorlar. Gerçekte ise; Ankara-PKK anlaşması, Türk ve Kürt burjuvazisinin Ortadoğu’daki paylaşım savaşında ABD ile ittifak halinde çıkarlarını uzlaştırma yönündeki gerici çabasını ifade ediyor.
Erdoğan hükümetinin baskısına uğrayan CHP’nin demokratik hakları tutarlı bir şekilde savunabilmesi ve bu saldırıya ilerici bir yanıt vermesi mümkün değildir. Bunun nedeni, CHP’nin de Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) gibi emperyalizm yanlısı ve sağcı bir burjuva partisi olmasıdır.
Mart ayındaki protestolar sırasında Özel, Britanya tarihinin en sağcı hükümetine başkanlık eden ve Gazze’deki soykırım karşıtı hareketi suçlu ilan ederek temel demokratik hakları ortadan kaldıran Keir Starmer’ın İşçi Partisi’ne seslenerek “Terk edilmişlik hissediyoruz… Bu nasıl dostluk, bu nasıl kardeş parti? Bu nasıl demokrasiyi birlikte savunmak?” demişti.
Özel yine aynı günlerde CNN’e verdiği demeçte, İsrail’in Gazze’deki soykırımının ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşın arkasındaki güç olan NATO emperyalizmini savunarak “NATO ile güçlü bir ittifakı destekliyoruz,” diyordu.
CHP lideri salı günü Financial Times’a verdiği demeçte hükümetin baskı politikalarının artması durumunda “Türkiye’de yaşamı durma noktasına getirecek, barışçıl ama etkili sivil itaatsizlik eylemleri yapabiliriz. Milyonlar değil, on milyonlarca kişiyi bir araya getirme gücümüz var,” dedi.
Türkiye’de milyonlarca, hatta on milyonlarca emekçinin ve gencin Erdoğan hükümetinin polis devleti baskısına ve sosyal saldırısına karşı harekete geçmeye hazır olduğu mart ayındaki protestolarda kanıtlanmıştır. Ancak o hareketi bizzat sona erdiren CHP ve sendika bürokrasisindeki müttefikleri, diktatörlüğün kaynağı olan kapitalist sistemi hedef alacak kitlesel bir işçi sınıfı hareketinden Erdoğan kadar korkmaktadır ve buna ilkesel olarak karşıdır.
NATO’ya göbekten bağlı olan, yönettiği belediyelerde Erdoğan hükümetiyle aynı politikayı izleyen ve grevlere şiddet karşı çıkan CHP, emperyalizme ve kemer sıkmaya karşı çıkmayı gerektiren demokrasi uğruna mücadeleyi yürütmekten acizdir. Bu yüzden kritik görev, bu mücadelenin sosyal tabanı olan işçi sınıfının siyasi olarak netleşmesini sağlamak ve uluslararası sosyalist bir program temelinde otoriter rejime, kemer sıkmaya ve emperyalist savaşa karşı CHP dahil tüm kapitalist düzen partilerinden bağımsız seferberliğini inşa etmektir. Bu, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin inşası uğruna mücadele demektir.
Barış Demir, Ulaş Ateşçi
9 Eylül 2025