Stalinizmin Savaş Sonrası Devrimci Yükselişe İhaneti

Stalinizmin Savaş Sonrası Devrimci Yükselişe İhaneti

103. Troçki, İkinci Dünya Savaşı felaketinin bir devrimci kabarmayı doğuracağını öngörmüştü. Bu öngörü hem Avrupa’da hem de Çin de dahil olmak üzere sömürge dünyasında doğrulandı. Avrupa’da faşizme verdikleri destek nedeniyle itibarlarını yitirmiş olan burjuvazinin geniş kesimlerinin iktidarlarını yeniden kurup kapitalizmi istikrara kavuşturmaları, Stalinist bürokrasinin yardımı olmaksızın mümkün olmazdı. Kremlin, Fransa, İtalya ve Almanya’daki Stalinist partilere burjuva hükümetleri destekleme, direniş savaşçılarını silahsızlandırma ve işçi sınıfının her türlü bağımsız girişimini bastırma talimatı verdi. Sovyet bürokrasisi, daha sonra, Yunanistan’da, direnişçileri yaşamsal önem taşıyan destekten mahrum bıraktı ve burjuvazinin iç savaştaki zaferini garantiledi.

104. Asya’da, Ortadoğu’da, Afrika’da ve Latin Amerika’da milyonlarca işçi ve köylü sömürgecilik zincirlerinden kurtulmaya çalışıyordu. Bu kitle mücadeleleri, Sürekli Devrim Teorisi’yle ve Troçki’nin, Stalin’in Çin Devrimi’ne ihanetine karşı verdiği mücadelenin dersleriyle büyük ölçüde uyumluluk içindeydi. Emperyalizm karşıtı mücadelenin ortaya çıkardığı başlıca sorunlar (feodal kalıntıların ortadan kaldırılması; sömürgeci egemenliğe son verme ve ulusal bağımsızlığı elde etme; ekonomik yaşamı yeniden düzenleme ve yoksulluğa son verme; kitlelerin sosyal ve kültürel düzeyini yükseltme), bir kez daha, yalnızca, gerçekten demokratik ve uluslararası sosyalist bir programla silahlanmış devrimci işçi sınıfının önderliğinde çözülebilirdi. Ama böylesi bir programa ve perspektife duyulan nesnel gereksinim, Stalinist partilerin desteklediği ulusal burjuvazinin önderliğindeki emperyalizm karşıtı hareketin egemenliğiyle karşılaştı.

105. Sürekli Devrim Teorisi’nin doğruluğu, Hindistan’da, Gandi’nin, Nehru’nun ve burjuva Kongre Partisi’nin 1947-48’deki emperyalizm karşıtı bağımsızlık mücadelesine yıkıcı ihanetinde kanıtlandı. Hint burjuvazisinin ülkenin ağırlıklı olarak Hindulardan oluşan Hindistan ile Müslümanlardan oluşan Pakistan arasında bölünmesini kabul etmesi, derhal, bir milyona yakın insanın yaşamına mal olan topluluksal bir çatışmaya yol açtı. Bölünmenin dehşet verici mirası, on yıllar süren savaşta, şiddette ve kalıcı kitlesel yoksullukta tescil edildi. İşçi sınıfının burjuvazi önderliğindeki ulusal hareketlere şu ya da bu biçim altında tabi olması, bir ülkeden diğerine siyasi felaketlere yol açtı. İşçi sınıfının emperyalizm karşıtı kitlesel hareketler içinde hegemonya oluşturma ve iktidarı alma mücadelesinden etkili biçimde alıkonulmasındaki başrolü, sürekli olarak sınıf işbirlikçi “iki aşamalı” mücadele teorisini (önce burjuvazinin önderliğinde bağımsızlık, ancak ondan sonra -bilinmeyen bir gelecekte- sosyalizm) öne süren Stalinist partiler oynadı.