84. Troçki yaşamının son yıllarını Dördüncü Enternasyonal’i yaklaşan savaşa hazırlamaya adamıştı. Bu süreçte, Sovyet bürokrasisini, “devlet kapitalizmi” veya “bürokratik kolektivizm” olarak tanımlanan yeni, sömürücü bir sınıf olarak adlandırmaya başlayan bir dizi eğilime karşı çıkması temel önemdeydi. Troçki Marksizmi Savunurken’i, ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içinde James Burnham ve Max Shachtman’ın başını çektiği bir hizbe karşı yazdı. Troçki’nin Burnham ve Shachtman’a karşı verdiği siyasi ve felsefi mücadele sırasında ortaya çıkan çatışan perspektif meseleleri, Dördüncü Enternasyonal içinde tekrar tekrar nüksedecekti.
85. Troçki, 1936’da yazdığı İhanete Uğrayan Devrim’de, Sovyetler Birliği’ni yozlaşmış bir işçi devleti olarak tanımlamak için doğru başlangıç noktasının, bu devletin kökenlerinin kapitalizmin işçi sınıfı tarafından devrimci yoldan yıkılmasında yatmasında olduğunu vurgulamıştı. Sovyetler Birliği’nin daha sonraki izolasyonu bir bürokrasinin kontrolsüz büyümesine olanak vermiş olsa da bu katman Ekim Devrimi tarafından yaratılan, özel mülkiyet ve piyasa yerine kolektif planlı üretime dayanan mülkiyet biçimlerine bağlıydı. Bürokrasi, devlet aygıtını kullanarak üretimin aslan payına el koyuyordu. Ancak dağıtım üzerindeki kontrolü üretici güçlerin mülkiyetine kadar uzanmıyordu. Bürokrasi, işçi devletinin ayrılmaz bir parçası olmaktan ziyade, onun asalağı konumundaydı. Sovyet işçilerinin önündeki görev, sosyalizme doğru gelişmenin ekonomik temellerini korumak ve kapitalizmin restorasyonunu önlemek için bürokrasiyi bir siyasi devrimle devirmekti. Ekim Devrimi’nin halen mevcut olan kazanımları, uluslararası işçi sınıfı tarafından emperyalist yıkıma karşı savunulmalıydı.
86. Devlet kapitalizmi ve bürokratik kolektivizm teorisyenleri Troçki’nin değerlendirmesini reddettiler. Burnham ve Shachtman, 23 Ağustos 1939’da Hitler-Stalin saldırmazlık paktının imzalanmasının ardından, SWP’yi emperyalist saldırıya karşı SSCB’yi koşulsuz savunmaktan vazgeçmeye çağırdı. Onların bu tutumu, Roosevelt yönetiminin Almanya’ya karşı savaşa girmekten yana olduğu bir dönemde, Demokratik Parti yanlısı entelektüellerin tutumunu yansıtıyordu.
87. Bu küçük burjuva katmanın siyasi geri çekilişi, Troçki’nin şu ısrarını doğrulamıştı: Onların Sovyetler Birliği tanımı, işçi sınıfının devrimci karakterini ve dünya ölçeğinde sosyalizm beklentilerini sorgulayan bir siyasi öngörü içeriyordu. Emperyalist militarizme yeniden yöneliş, kapitalizmin krizinin aşırı sınırlara ulaştığını ve üretici güçlerin planlı gelişimi için yeni bir sistemin gerekli olduğunu göstermişti. Fakat devlet kapitalizmi ve bürokratik kolektivizm teorisi savunucularına göre, işçi sınıfı böyle bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirmekten aciz olduğunu kanıtlamıştı.
88. Burnham’ın Sovyetler Birliği’ni “bürokratik kolektivizm” olarak yeniden tanımlamasının ardında, Sovyetler Birliği’nin Marksizm tarafından öngörülmeyen, yönetici bir elitin egemen olduğu ve yönettiği, yeni bir toplum biçimini temsil ettiği şeklindeki kötümser sonuç yatıyordu. Stalinist bürokrasinin, işçi devleti üzerindeki geçici, kanserli bir uzantıdan ziyade toplumun kalıcı bir unsuru olarak kabul edilmesi, işçi sınıfının devrimci rolünün ve kapitalizmin can çekişme çağı olan emperyalist çağın niteliğinin reddedilmesinden kaynaklanıyordu. Burnham ve Shachtman tarafından ileri sürülen argümanlar, Marksizme karşı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan uzun bir saldırı dizisinin habercisi olacaktı. Vardıkları sonuçlar farklı olsa da ister çeşitli “devlet kapitalizmi” teorileri ister Michel Pablo’nun “yüzyıllar süren deforme işçi devletleri” teorisi şeklinde olsun, bu revizyonist grupların hepsi Stalinist rejimleri tarihsel geçerliliğe sahip olarak görüyor ve işçi sınıfını devrimci bir güç olarak yok sayıyordu.
89. Shachtman 1940’ta SWP’den ayrıldıktan sonra, savaş sırasında “üçüncü kamp” pozisyonu alan İşçi Partisi’ni kurdu. Burnham kısa süre içinde işçi hareketini tamamen terk ederek CIA’in selefi olan Stratejik Hizmetler Ofisi’ne katıldı ve daha sonra Soğuk Savaş’ın başlıca savunucularından biri ve önde gelen bir Cumhuriyetçi oldu.
90. 1939-1940’taki mücadelenin bir başka unsuruna; onun açık teorik-felsefi boyutuna da dikkat çekmek gerekiyor. New York Üniversitesi’nde felsefe profesörü olan Burnham, maddeci diyalektiğe karşı olduğunu açıklamıştı. Burnham, felsefi idealist bakış açısından (özellikle onun yeni-Kantçı biçiminden) hareketle maddeci diyalektiğe karşı çıkan başka birçok kişi gibi, Marx ve Engels tarafından savunulmuş olan maddeciliği, basitçe, on dokuzuncu yüzyıl biliminin ve onun Darwin’in evrim teorisine aşırı değer vermesinin modası geçmiş bir ürünü olarak reddediyordu.
Diyalektiğe gelince; Burnham, Hegel’i, “insan düşüncesinin yüzyıl önce ölmüş en büyük kafa karıştırıcısı” diyerek alaya aldı.[1] Burnham’a yanıtında onun pragmatist bakış açısı ile vardığı siyasi sonuçlar arasındaki ilişkiyi açıklayan Troçki, hem maddeci diyalektiğin hem de profesörün teorik yönteminin açık ve net bir tanımlamasını sundu:
Vülger düşünce, kapitalizm, ahlak, özgürlük, işçi devleti vb. gibi kavramları sabit soyutlamalar olarak alır; kapitalizmin kapitalizme, ahlakın ahlaka vb. eşit olduğunu farz eder. Diyalektik düşünce bütün nesneleri ve fenomenleri sürekli değişimleri içinde analiz ederken, ötesine geçildiğinde “A”nın “A” olmaktan, bir işçi devletinin işçi devleti olmaktan çıktığı kritik sınırı, bu değişimlerin maddi koşulları içinde belirler.
Vülger düşüncenin temel kusuru, sonsuz devinimden ibaret olan bir gerçekliğin devinimsizlik izlenimleri ile yetinmek istemesi olgusunda yatar. Diyalektik düşünce, kavramlara, daha yakın tahminler, düzeltmeler, somutlaştırmalarla, bir içerik zenginliği ve esneklik, hatta diyebilirim ki, onları yaşayan fenomenlere belirli bir ölçüde yaklaştıran bir özlülük kazandırır. Genelde kapitalizm değil, fakat verili bir gelişme aşamasındaki verili bir kapitalizm. Genelde bir işçi devleti değil, fakat emperyalist kuşatma altında bulunan geri bir ülkedeki verili bir işçi devleti, vb.
Diyalektik düşüncenin vülger düşünceyle ilişkisi, hareketli bir resmin bir fotoğrafla ilişkisi gibidir. Hareketli resim fotoğrafı geçersizleştirmez, ancak bir dizi fotoğrafı hareket yasalarına göre birleştirir. Diyalektik, tasımı reddetmez, ancak bize tasımları, kavrayışımızı sonsuz değişen gerçekliğe daha yakın hale getirecek bir tarzda birleştirmeyi öğretir. Hegel, Logic’inde (Mantık) bir dizi yasa saptadı: niceliğin niteliğe dönüşümü, çelişkiler yoluyla gelişim, öz ve biçim çatışması, kesintili süreklilik, olasılığın kaçınılmazlığa dönüşmesi, vb. Bunlar, daha elementer görevler için basit tasım ne kadar önemliyse, teorik düşünce için o kadar önemlidirler.
Hegel, Darwin’den ve Marx’tan önce yazdı. Fransız Devrimi’nin düşünceye kazandırdığı güçlü dürtü sayesinde, Hegel, bilimin genel hareketini sezinledi. Ancak bu, dahice olmakla birlikte sadece bir sezgi olduğu için, Hegel’den gelen idealist bir karakter kazandı. Hegel nihai gerçeklik olarak ideolojik gölgelerle uğraştı. Marx, bu ideolojik gölgelerdeki hareketin, maddi cisimlerin hareketinden başka hiçbir şeyi yansıtmadığını kanıtladı.
Diyalektiğimizi materyalist olarak tanımlıyoruz, çünkü bunun kökleri ne cennette ne de “özgür irade”mizin derinliklerinde ancak objektif gerçekliğin, doğanın içindedir. Bilinç, bilinç dışından, psikoloji fizyolojiden, organik dünya inorganik dünyadan, güneş sistemi nebulalardan çıkıp gelişti. Bu gelişim merdiveninin bütün basamaklarında niceliksel değişimler niteliksele dönüştü. Diyalektik düşünce dahil düşüncemiz sadece değişen maddenin ifade biçimlerinden biridir. Bu sistemde, ne Tanrı’ya ne Şeytan’a, ne ölümsüz ruha, ne de sonsuz yasa ve ahlak normlarına yer var. Doğanın diyalektiğinden gelen düşüncenin diyalektiği sonuç olarak tam bir materyalist karakter kazanır.[2]
91. Shachtman, “oldukça soyut diyalektik materyalizm doktrini üzerinde anlaşmanın veya anlaşmazlığın, bugünün ve yarının somut politik meselelerini -ve politik partiler, programlar ve mücadeleler bu tür somut meseleleri temel alırlar- zorunlu olarak etkilediği (!) de şimdiye kadar kanıtlanmış değildir,” diye yazdı. Troçki ona şu yanıtı verdi:
…Hangi partiler? Hangi programlar? Hangi mücadeleler? Burada bütün partiler ve bütün programlar bir araya konuluyor. Proletaryanın partisi diğerlerine hiçbir şekilde benzemeyen bir partidir. Hiçbir şekilde “bu tür somut meseleler”i temel almaz. Proletaryanın partisi, temelleri bakımından burjuva at tüccarlarının ve küçük burjuva paçavra yamayıcıların partilerinin taban tabana zıddıdır. Görevi, bir toplumsal devrimin hazırlanması ve insanlığın yeni maddi ve ahlaki temeller üzerinde yenilenmesidir. Proleter devrimci, hele bir lider, burjuva kamuoyunun ve polisin baskısı altında teslim olmamak için, berrak, uzağı gören ve üzerinde düşünülmüş bir dünya görüşüne ihtiyaç duyar. “Somut” politik sorunlara doğru olarak yaklaşmak ancak bütünlüklü bir Marksist anlayış temelinde mümkündür.[3]
[1] Leon Trotsky, In Defense of Marxism (Londra: New Park, 1971), s. 236.
[2] Lev Troçki, Marksizmi Savunurken (İstanbul: Kardelen Yayınları, 1992), s. 85-86. Çeviren: Yavuz Alogan.
[3] Age., s. 147.