136. 1950’lerin sonuna doğru, SWP’nin savaş sonrası büyümenin basıncı altında orta sınıf hareketlere uyarlanmasına ve Pabloculuğa karşı mücadeleden geri çekilmesine tanık olundu. 1959’daki Küba Devrimi, SWP içindeki oportünist hizbi daha da güçlendirdi ve Pablocu “Uluslararası Sekreterlik”e yaklaştırdı.
137. Fidel Castro önderliğindeki küçük burjuva hareket, burjuva milliyetçi bir programla, köylülüğe dayanan bir gerilla savaşı yoluyla iktidara gelmişti. Castro rejimi, kısmi ulusallaştırmaları onu ABD emperyalizmi ile çatışmaya sokunca kendisini “komünist” ilan ederek Sovyetler Birliği’nin desteğini almaya yöneldi.
138. Aralık 1960’a gelindiğinde SWP, Castro rejiminin işçi sınıfının herhangi bir bağımsız eylemine açık düşmanlığını ve herhangi bir işçi iktidarı organının yokluğunu görmezden gelerek, büyük ölçüde tarımsal ekonominin ulusallaştırılmasının Küba’yı bir “işçi devleti” yaptığını ilan etti. Dahası, SWP, Castro rejimi tarafından gerçekleştirilen ulusallaştırmaların, “bilinçsiz Marksistlerin” önderliğinde “kör silahlarla” bir devrim yapılabileceği anlamına geldiği sonucuna vardı. Bu “bilinçsiz Marksistler”, nesnel koşulların basıncı altında ve işçi sınıfının aktif katılımı olmaksızın sosyalizmi getirecekti. SWP’nin Castroculuğu ve Latin Amerika’daki gerilla savaşını yüceltmesine, ABD’deki küçük burjuva protesto politikalarına uyarlanma ve Pabloculara yakınlaşma eşlik etti.
139. SWP’nin Castroculuk üzerinden geliştirdiği revizyonlar, Troçki’nin 1939-1940’ta Burnham-Shachtman azınlığına karşı mücadelede ortaya koyduğu argümanları tamamen yok sayıyordu. David North’un sonradan Savunduğumuz Miras’ta açıkladığı gibi:
Troçki, 1939-40 yıllarında, SWP içinde Sovyet devletinin sınıf karakteri konusunda yaşanan mücadele sırasında, Burnham-Shachtman azınlığını, Sovyetler Birliği’nin artık bir işçi devleti olarak değerlendirilemeyeceği biçimindeki tespitlerinden çıkartılacak stratejik ve programatik sonuçları açıkça ifade etmeye zorlamıştı. Böylece o, mücadelenin basitçe terminoloji konusunda bir anlaşmazlık olmadığını gösterdi. Azınlığın, Dördüncü Enternasyonal’in SSCB’yi bir işçi devleti olarak tanımlamasına karşı çıkması, bütün temel konularda Troçkizm ile olan önemli farklılıklara kopmaz bir biçimde bağlıydı.
Benzer bir biçimde, Küba sorunu da yalnızca terminoloji konusundaki bir farklılıktan ibaret değildi. Hansen, Küba’nın bir işçi devleti olarak tanımlanmasının hem Marksist teori hem de Dördüncü Enternasyonal’in programı açısından doğuracağı sonuçların ilkeli bir açıklamasını formüle etmekten kaçınmaya çalışıyordu. O, Castro’nun Marksist olmayan, küçük burjuva önderliği altında sözde bir işçi devletinin kurulmasından, Troçkist hareketin hangi sonuçları çıkarması gerektiğini tam olarak belirtmeyi reddetti.[1]
140. SWP’nin Küba devrimine ilişkin değerlendirmesinin geniş kapsamlı sonuçları vardı ve bunlar özünde Marksizmin temellerinin inkârını temsil ediyordu. Bir işçi devletinin Marksist olmayan küçük burjuva önderlikler aracılığıyla kurulabileceğinin ilan edilmesi, dünya sosyalist devriminde uluslararası işçi sınıfının ve Dördüncü Enternasyonal’in belirleyici rolünün ve Sürekli Devrim Teorisi’nin açık bir reddiydi.
141. 1961-63 yılları arasında DEUK’un Britanya şubesi Sosyalist İşçi Birliği (SLL), Fransa şubesinin desteğiyle, SWP’nin oportünizmine ve Pablocu yönelimine karşı Troçkist ilkeler uğruna mücadeleye önderlik etti. 1953 bölünmesine yol açan temel meselelere ilişkin bir siyasi tartışma yürütülmesinde ısrar eden SLL Ulusal Komitesi, SWP Ulusal Komitesi’ne 2 Ocak 1961 tarihli mektupta şunları yazdı:
Devrimci hareketin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, emperyalizme ve işçi hareketi içindeki bürokratik aygıtlara ya da her ikisine birden teslimiyetten kaynaklanan tasfiyeciliktir. Pabloculuk, uluslararası Marksist hareket içindeki bu tasfiyeci eğilimi, 1953’te olduğundan çok daha açık biçimde temsil etmektedir…
İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığı ve devrimci partilerin oluşturulması stratejisinden herhangi bir geri çekilme, Troçkist hareket adına dünya-tarihsel önemde bir hata anlamına gelecektir…
Troçkizmin önünde açılan fırsatların büyüklüğünden ve buna bağlı olarak siyasi ve teorik netliğe olan gereksinimden dolayı, acilen, revizyonizmin bütün biçimlerine karşı bir hat oluşturmaya ihtiyacımız var. Pablocu revizyonizmin Troçkizm içi bir akım olarak değerlendirildiği döneme son vermenin zamanıdır. Bu yapılmadıkça, şimdi başlayan devrimci mücadelelere hazırlanamayız.[2]
142. SWP’nin az gelişmiş ülkelerdeki burjuva ve küçük burjuva milliyetçi önderliklere uyarlanmasına karşı SLL’nin Mayıs 1961’de yönelttiği eleştiriler, Sürekli Devrim Teorisi’nin güçlü bir savunusuydu:
Devrimci Marksizmin çağımızdaki temel özelliklerinden biri, az gelişmiş ülkelerdeki ulusal burjuvazinin emperyalizmi yenilgiye uğratma ve bağımsız bir ulus devlet kurma becerisine sahip olmadığı teorisidir. Bu sınıf, kapitalist dünya pazarının bir parçası olduğu ve ileri ülkelerin ürünleri ile rekabet edemediği için, emperyalizm ile bağlara sahiptir ve elbette, bağımsız bir kapitalist gelişme yeteneğine sahip değildir…
Gana gibi ülkelerin ulaşılmış olduğu “bağımsızlık” aşamasının ve Kenya’daki Mboya gibi insanların önderliğindeki ulusal bağımsızlık hareketlerinin diğer ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketleri için teşvik edici bir unsur işlevi gördüğü doğrudur. Bununla birlikte, Nkrumah’ın, Mboya’nın, Nasır’ın, Kasım’ın, Nehru’nun, Sukarno’nun ve benzerlerinin kendi ülkelerinin ulusal burjuvazisini temsil ettiği gerçeği de varlığını korumaktadır. Hem ABD’deki hem de Britanya’daki egemen emperyalist karar alıcılar, uluslararası sermayenin Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki çıkarlarının ve stratejik ittifaklarının yalnızca bu tür önderlere siyasi “bağımsızlık” vererek ya da onların Faruk ve Nuri Said gibi feodal unsurlar üzerindeki zaferlerini kabul ederek korunabileceğinin farkındalar…
Bu tür ulusalcı önderlerin rolünü övmek Troçkistlerin işi değildir. Onlar kitlelerin desteğini, yalnızca, sosyal demokrat ve özellikle Stalinist önderliklerin ihanetinden dolayı elde edebiliyor ve bu yolla, emperyalizm ile işçi ve köylü kitleleri arasındaki tamponlar haline geliyorlar. Sovyetler Birliği’nden ekonomik yardım alma olasılığı, sıkça, onların emperyalistler ile daha sıkı bir pazarlık yapmasına olanak sağlamakta; hatta burjuva ve küçük burjuva önderler arasındaki daha radikal unsurların emperyalist şirketlere saldırmasını ve kitleler içinde daha fazla destek elde etmesini mümkün kılmaktadır. Ama bize göre, her durumda yaşamsal sorun, bu ülkelerdeki işçi sınıfının, bir Marksist parti dolayımıyla siyasi bağımsızlık kazanması, yoksul köylülüğü sovyetlerin inşasına yönlendirmesi ve uluslararası sosyalist devrim ile zorunlu bağlantıları kavramasıdır. Bize göre, Troçkistler, hiçbir durumda, bunun yerine ulusalcı önderliklerin sosyalistler haline geleceği umudunu geçirmemeliler. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.[3]
143. SWP, geri kalmış ülkelerde bağımsız Troçkist partilerin inşasının gerekliliğini giderek reddederken Küba’daki çözümlemeyi Cezayir’deki Ben Bella önderliğindeki küçük burjuva milliyetçi harekete de genişletti. SLL Ulusal Komitesi, Temmuz 1962’de yayımlanan “İhanete Uğrayan Troçkizm: SWP, Pablocu revizyonizmin siyasi yöntemini alıyor” başlıklı açıklamasında şunları belirtiyordu:
SWP ile iletişimimizde, devrimci partiler yokken “sürekli devrimin doğrulanmasından” söz etmenin saçmalık olduğunu öne sürme cüretini göstererek güçlü bir tepkiye yol açtık. Ancak pratikte hem Pablocular hem de SWP, kendilerini Küba ve Cezayir’deki küçük burjuva milliyetçi liderlerin önünde secde ederken buluyorlar. Bizim bu soruna bakışımız, SWP’ninkine sadece bir dizi olayı kimin daha iyi açıklayabileceği açısından karşı değildir. Sorun daha ziyade Troçkist önderliğin bu geri kalmış ülkelerdeki gerçek politikası ve programı ile ilgili bir sorundur. Sürekli devrim teorisi, tüm Marksist teori gibi, bir eylem kılavuzudur; analiz, bağımsız ve kararlı bir işçi sınıfını ve onun köylülük içindeki müttefiklerini kendi sovyet iktidarları için örgütleme ihtiyacına işaret eder. “Sürekli devrimin doğrulanması”, Marksistler tarafından onaylanmış milliyetçi liderlere verilecek bir paye değil, Marksistlerin kendilerinin sorumlu olduğu bir görevdir.[4]
144. SLL, bu deneyimleri Stalinizmin hain rolüne ilişkin daha geniş bir uluslararası ve tarihsel bağlama yerleştirdi:
Küba ve Cezayir’in yanı sıra -ki her ikisini de anlamak için- Irak, İran, Mısır, Hindistan, Endonezya, Bolivya, Hindiçin ve diğer birçok ülkenin deneyimleri de dikkate alınmalıdır. Böyle bir tarihsel analizden ortaya çıkacak olan şey, “iki aşama” teorisinden hareket eden işçi sınıfı liderlerinin oynadığı gerçek roldür. Stalinizm, “ilerici bir rol oynamaya zorlanmak” şöyle dursun, aslında bu ülkelerin her birinde ileri işçileri silahsızlandırarak onlara ihanet etmiş ve bir burjuva hükümetinin geçici bir istikrar kurmasını sağlamıştır ki, emperyalizmin şu aşamada umabileceği tek şey budur. İşte bu anlamda ve yalnızca bu anlamda, “Sürekli Devrim teorisi doğrulanmıştır.”[5]
145. SWP ve birçok Latin Amerika ülkesinde o zamana kadar DEUK’a bağlı olan ve geleneksel olarak önderlik için ABD’li Troçkistlere bakan gruplar, 1953’teki bölünmeye yol açan teorik ve siyasi meseleleri tartışmaksızın, Haziran 1963’teki kongrelerinde Pablocularla resmen yeniden birleşerek “Birleşik Sekreterlik”i oluşturdular. Sürekli Devrim Teorisi’nin tamamen reddedildiği Pablocu “Dünya Kongresi”nin ana kararı, “Düşmanın geri kalmış ülkelerdeki güçsüzlüğü, körelmiş bir araçla bile iktidara gelme olanağı sunmuştur,” diyerek sosyalist devrimde işçi sınıfının ve Dördüncü Enternasyonal’in gerekliliğini açıkça inkâr ediyordu. Pablocuların Castro’yu, Che’yi ve silahlı gerilla mücadelesini yüceltmesi, Latin Amerika’da devrimci unsurların işçi sınıfından yalıtılmasına hizmet ederek tarihi yenilgilere doğrudan katkıda bulunacakken, Türkiye gibi ülkelerde de Troçkizmin gelişimini engelleyecekti.
146. Oportünizme ve revizyonizme karşı Troçkizmin ilkeleri uğruna mücadelenin önemi, bir yıl içinde Sri Lanka’da gerçekleşen “Büyük İhanet”te açık bir şekilde gözler önüne serildi. Haziran 1964’te, Pablocu Birleşik Sekreterlik’in Sri Lanka şubesi olan Lanka Sama Samaja Partisi (LSSP), Sirima Bandaranaike’nin burjuva hükümetine katıldı. Tarihte ilk kez, Troçkist olduğunu iddia eden bir parti, burjuvazinin doğrudan hizmetine girmişti. Britanya’daki SLL’nin lideri Gerry Healy’nin açıkladığı gibi, LSSP’nin ihanetinin siyasi sorumluluğu Pablocu Birleşik Sekreterlik’e aitti: “Bu insanlar [Pablo, Mandel ve Pierre Frank], son 18 yıldır Seylan’daki LSSP ile sürekli iletişim halinde oldukları için sorumluluk almalıdırlar. [LSSP’nin yozlaşması sorunuyla ilgili] Cevap, Seylan’da değil ama Pablocu revizyonizme karşı mücadeleye ilişkin uluslararası bir çalışmada yatmaktadır. Koalisyonun gerçek mimarları Paris’te ikamet etmektedir.”[6] Pablocular her yerde SLL’nin bu ihanet üzerine tartışma taleplerini reddederken, Healy LSSP kongresine müdahale etmek üzere bizzat Sri Lanka’ya gitti. Burjuvazinin hizmetine giren LSSP’nin proletarya enternasyonalizmini reddetmesi ve Tamil azınlığa karşı Sinhala şovenizmini benimsemesi, on binlerce yaşama ve işçi sınıfının bölünmesine yol açacak olan kanlı bir iç savaşın önünü açacaktı.
147. SLL’nin 1961-64 yıllarında Pablocu revizyonizme karşı mücadeleye önderlik etmesi, DEUK’un sürekliliğinin sağlanmasında kritik bir rol oynadı. SWP içindeki bir azınlık eğilimi, 1961’den beri partinin giderek artan oportünist eğilimine karşı çıkıyordu. İlkesiz yeniden birleşmeye ve onun Sri Lanka’daki ihanet gibi yıkıcı sonuçlarına karşı ilkeli muhalefet temelinde, SWP içindeki DEUK yanlısı azınlık 1966’da İşçiler Birliği’ni (WL) kurarken, 1968’de Sri Lanka’da Devrimci Komünist Birlik (RCL) kuruldu. Onları, 1971’de DEUK’un Almanya şubesi olarak Sosyalist İşçi Birliği (BSA) ve 1972’de Avustralya şubesi olarak Sosyalist İşçi Birliği’nin (SLL) kurulması takip etti. Bununla birlikte, DEUK’un Fransa şubesi olan Enternasyonalist Komünist Örgüt (OCI) ve bizzat SLL içinde, daha önceki dönemde uğruna mücadele ettikleri ilkelerden uzaklaşmanın işaretleri vardı.
[1] David North, Savunduğumuz Miras, s. 404.
[2] SLL Ulusal Komitesi’nin SWP’nin Ulusal Komitesi’ne yazdığı 2 Ocak 1961 tarihli mektup, Trotskyism Versus Revisionism, Üçüncü Cilt (Londra: New Park, 1974) s. 48-49. Tarihsel ve Uluslararası Temellerimiz – Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) içinde, s. 114.
[3]Age., ss. 115-116.
[4] Trotskyism Versus Revisionism, Cilt 3 (Londra: New Park, 1974), s. 244.
[5] Age., s. 250.
[6] Trotskyism Versus Revisionism, Dördüncü Cilt (Londra: New Park, 1974), s. 225.