94. Savaşın patlamasının ardından, 19 Ekim 1939’da, Türkiye, Britanya ve Fransa arasında bir karşılıklı yardım antlaşması imzalandı. Türkiye’nin Batılı güçlerle bu ilk ittifak antlaşmasına göre üç ülke, Akdeniz bölgesinde bir savaş halinde birbirlerine yardım taahhüt ediyordu. 18 Haziran 1941’de, Barbarossa Harekatı’ndan dört gün önce ise, bir Türk-Alman Dostluk Paktı imzalandı.
95. İkinci Dünya Savaşı sırasında ilan edilen seferberlik ve artan askeri harcamalar işçilerin ve yoksul köylülerin yaşam ve çalışma koşullarını daha da ağırlaştırırken, hükümetin çıkardığı Varlık Vergisi esas olarak gayrimüslim burjuvaziyi mülksüzleştirme işlevi gördü. İşçi sınıfının artan sömürüsü, sermayenin el değiştirmesi ve sürekli yükselen karaborsa, Türk burjuvazisinin elindeki sermaye birikimini artırmasına katkıda bulundu.
96. Türkiye savaş boyunca izlediği biçimsel yansızlık politikası sayesinde hem Almanya’dan hem de Britanya’da uygun koşullarda silah, makine, donanım ve kredi aldı; savaşan taraflara stratejik madenlerin yanı sıra tarım ürünü ihracatı yaptı. Bu sayede, 1938 yılında açık veren dış ticaret dengesi köklü biçimde değişmiş; Türkiye’nin ihracatı ithalatını, 1941 yılında yüzde 64, 1945’te ise yüzde 74 oranında geçmişti.
97. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Stalinist Komintern’in talimatıyla bağımsız parti faaliyetini durdurarak tamamen Kemalist rejimi desteklemeye yönlendirilen TKP’nin tavrı, 1941’de Nazilerin Sovyetler Birliği’ni istilası ve Ankara’da Nazi yanlısı Şükrü Saraçoğlu’nun başbakan olmasıyla birlikte kısmen değiştirildi. Partinin ana hedefi, Türkiye’nin Almanya’yla ittifak halinde savaşa girmesini engellemeye odaklandı.
98. Ankara savaşta resmi olarak tarafsız kaldı ancak 23 Şubat 1945’te, Müttefiklerin zaferi kesinleşince Almanya’ya ve Japonya’ya göstermelik olarak savaş ilan etti. Türkiye, 1947’de Truman Doktrini’nin ilan edilmesiyle, Yunanistan’la birlikte, SSCB’ye karşı ABD emperyalizminden geniş çaplı bir askeri ve ekonomik desteği garanti altına aldı. Ankara daha sonra 1948 yılında Marshall Planı’na ve Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na (OEEC) dahil edildi. Bu kritik adımlar, Türkiye ile ABD arasında onlarca yıldır devam eden askeri-stratejik ittifakın temellerini atıyordu. Dördüncü Enternasyonal, 1948’deki İkinci Kongre’sinde bu konuda şunları belirtmişti:
Doğu Akdeniz’deki Amerikan müdahalesi daha doğrudan bir etkiye sahiptir. Mayıs 1947’de çıkarılan Yunanistan ve Türkiye’ye yardım yasaları ve Başkan Truman’ın o dönemde yaptığı konuşma, bu bölgedeki Amerikan politikasında belirleyici bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Sadece askeri ve stratejik amaçlara yönelik olarak Türkiye’ye verilen 100 milyon dolarlık kredi, Türkiye’yi SSCB’ye karşı bir ileri Amerikan kalesine dönüştürmüştür.[1]
99. Ankara’nın savaş sonrası ABD önderliğindeki Batılı kapitalist sisteme tamamen entegre olma çabalarına, 1946’da çok partili rejime geçilmesi eşlik etti. Ne var ki bu, sol partileri kapsamıyordu. 1946’da TKP’lilerin girişimiyle kurulan Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) aynı yıl içinde kapatıldı. Dönemin yasa dışı TKP’sinin lideri Şefik Hüsnü’nün kurucularından olduğu TSEKP’in programı, Stalinist bürokrasinin emperyalizm ile “barış içinde bir arada yaşama” politikasını yansıtıyor ve “Büyük Britanya ve Birleşik Amerika Hükümetleri ile dostça münasebetler idame ettirme gereği” vurgulanıyordu.[2]
100. 1945’te, durgun bir ekonomiyi yöneten ve giderek artan bir toplumsal öfkeyle karşı karşıya kalan Kemalist rejim, yoksul köylülerin desteğini kazanmak amacıyla sınırlı bir toprak reformu yapmaya girişti. Toprak reformu tasarısının kabul edilmesiyle, Kemalist bürokrasi ile toprak ağaları ve büyük kır kapitalistleri arasındaki kırılgan ittifak ciddi bir kırılmaya uğradı.
101. İktidardaki CHP içinde yasa tasarısı konusunda yaşanan huzursuzluğun sonucu, büyük toprak sahiplerinin ve ticaret burjuvazisinin temsilcileri olan üç milletvekilinin partiden ihraç edilmesi ve Demokrat Parti’nin (DP) kurulması oldu. DP Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde oyların çoğunluğunu alarak iktidara geldi.
102. Savaş sonrası dönemde ayrıca önce CHP döneminde, ardından da DP iktidarında, Türk burjuvazisi zaten kırılgan bir temele oturtulmuş olan laiklikten artan tavizler vermeye başladı. 1949 yılında ilahiyat fakülteleri açıldı ve din dersleri ilköğretim ders programına yeniden alındı. DP döneminde dini tarikatların siyasi yaşama etkisinin önü açılırken, imam hatip okulları hızla yaygınlaştırıldı.
[1] Dördüncü Enternasyonal’in İkinci Kongresi, “Struggles of the Colonial Peoples and the World Revolution,” Fourth International, Temmuz 1948. Bkz. https://www.marxists.org/history/etol/document/fi/1938-1949/fi-2ndcongress/1948-congress04.htm
[2] Mithat Kadri Vural, “II. Dünya Savaşı Türkiyesi’nde Sosyalistlerin Taktiği ve Faaliyetleri”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIX/39 (2019-Güz), ss. 693-714.