210. WRP ile yaşanan bölünme, küresel ölçekteki köklü değişiklikleri önceliyordu. DEUK’un bölünmeden sağ çıkması ve ulusalcı oportünistleri tasfiye etmesi, onu bu değişimlere hazırlamış; siyasi olarak birleşmiş uluslararası devrimci Marksist bir partinin gelişmesini sağlayacak teorik ve siyasi bir netleşmeyi mümkün kılmıştı. WRP ile yaşanan bölünmeyi ayrıntılı bir şekilde çözümleyen DEUK, İşçilerin Devrimci Partisi Troçkizme Nasıl İhanet Etti?, DEUK Troçkizmi Savunuyor ve David North’un Savunduğumuz Miras – Dördüncü Enternasyonal’in Tarihine Katkı başlıklı eserleri yayımlayarak uluslararası kadroları bölünmenin dersleriyle eğitmeye girişti. DEUK’un bölünmeden sonraki gelişimi, Marksist hareketin tarihinde eşi görülmemiş bir uluslararası işbirliği düzeyini yansıtıyordu. Marksist enternasyonalizme ve dünya stratejisinin önceliğine dayanan bu bilinçli yanıtın nesnel temeli, işçi sınıfının uluslararası birleşmesini her zamankinden çok mümkün kılan ekonominin küreselleşmesi ve yeni iletişim teknolojileriydi.
211. DEUK, dünya pazarının daha önce hiç olmadığı kadar bütünleşmesinin ve üretimin küreselleşmesinin işçi sınıfının dünya sosyalist devrimi stratejisi açısından muazzam nesnel önemini 1980’lerin sonunda tespit edebildi. DEUK’un birleşik bir dünya partisi olarak gelişiminde kritik bir dönüm noktasına işaret eden 1988 Perspektifler Kararı’nda “ulusötesi şirketlerin faaliyetindeki şiddetli büyüme”ye vurgu yapılıyordu:
Sonuç, dünya piyasasının bugüne değin görülmedik biçimde bütünleşmesi ve üretimin uluslararasılaşması olmuştur. Dünya ekonomisinin, ABD de dahil, bütün ulusal ekonomiler üzerindeki mutlak ve etkin üstünlüğü, modern yaşamın temel bir gerçeğidir. Entegre devrelerin bulunmasıyla ve mükemmelleştirilmesiyle teknolojide sağlanan ilerlemeler iletişimde devrimci değişimlere yol açmış, bu da küresel ekonomik bütünleşmeyi hızlandırmıştır. Ancak bu ekonomik ve teknolojik gelişmeler, kapitalizm için yeni tarihsel ufuklar açmak şöyle dursun, dünya ekonomisi ile kapitalist ulus devlet sistemi ve toplumsal üretim ile özel mülkiyet arasındaki temel çelişkiyi bugüne kadar görülmedik düzeyde arttırmıştır.[1]
212. İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenin yıkılmasını yansıtan ve DEUK’un dikkat çektiği bir diğer gelişme, emperyalistler arasındaki karşıtlıkların tırmanmasıydı. DEUK aynı zamanda, proletaryanın Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki -yüksek kâr oranları arayışı içindeki uluslararası sermaye ihracının ürünü olan- muazzam genişlemesine devrimci bir önem atfetti.
213. Ulusötesi üretimin gelişmesi ve finans sektörü ile üretimin küresel ölçekte bütünleşmesi, ulus devlet sisteminde yerleşik toplumsal ve siyasi örgütlenmelerin yaşama yeteneğinin altını çarpıcı bir biçimde oydu. Kapitalizmin küresel bütünleşmesi, her ne kadar işçi sınıfının birleşmesinin nesnel koşullarını oluşturuyor olsa da bu devrimci potansiyel, bilinçli enternasyonalist bir stratejinin üzerine kurulu örgütlerin ve önderliklerin varlığını gerektiriyordu. Böylesi bir önderliğin yokluğunda, işçi sınıfı, kendisini küresel olarak örgütlenmiş sermayeye karşı savunamayacaktı. DEUK’un, Dünya Kapitalist Krizi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri başlıklı 1988 Perspektifler Kararı’nda açıkladığı gibi:
Ulusötesi şirketlerin gelişmesi ve sonuçta kapitalist üretimin bütünleşmesi, dünya işçilerinin karşı karşıya olduğu koşullarda daha önce tanık olunmadık bir benzerlik yaratmıştır. Ulusal kapitalist gruplar arasında dünya piyasasında egemenlik uğruna süren amansız rekabet, en acımasız ifadesini, egemen sınıfların “kendi” ülkelerindeki işçi sınıfının sömürüsünü yoğunlaştırmayı amaçlayan kapsamlı saldırısında bulmuştur. Sermayenin emeğe karşı saldırısı, bir ülkeden diğerine, kitlesel işsizlik, ücret kesintileri, iş hızlandırma, işçilerin sendika üyeliklerinin engellenmesi, sosyal kazanımların ortadan kaldırılması ve demokratik haklara yönelik saldırıların yoğunlaşması yoluyla yaşama geçirildi.[2]
214. Kapitalist üretim biçimindeki değişiklikler, beraberlerinde, sınıf mücadelesinin biçiminde de bir değişikliği getirdi:
Sınıf mücadelesinin yalnızca biçimsel olarak ulusal, özünde ise uluslararası bir mücadele olduğu, uzun süredir Marksizmin temel bir önermesidir. Bununla birlikte, kapitalist gelişmenin yeni özellikleri göz önünde tutulduğunda, sınıf mücadelesinin biçiminin bile uluslararası bir özellik kazanması gerekmektedir. İşçi sınıfının en basit mücadeleleri bile, onun eylemlerini uluslararası düzeyde koordine etmesi gereğini ortaya koymaktadır. Ulusötesi şirketlerin bir malın üretimi için farklı ülkelerdeki işçilerin emek gücünü sömürmesi ve üretimi en yüksek kâr arayışı içinde, farklı ülkelerde ve farklı kıtalarda bulunan tesisleri arasında paylaştırıp kaydırması, ekonomik yaşamın temel bir gerçeğidir… Böylece, sermayenin daha önce görülmedik düzeydeki uluslararası hareketliliği, farklı ülkelerin işçi harekeleri için üretilmiş olan bütün ulusalcı programları hükümsüz ve gerici kılmıştır.[3]
215. DEUK, küresel üretimin yeni biçimlerinin bir dünya savaşı tehlikesini azaltmadığı; tersine, yoğunlaştırdığı uyarısında bulundu:
Kapitalist üretimin küresel özelliği başlıca emperyalist güçler arasındaki ekonomik ve siyasi karşıtlıkları olağanüstü düzeyde keskinleştirmiş ve dünya ekonomisinin nesnel gelişmesi ile bütün bir kapitalist mülkiyet sisteminin tarihsel olarak içinde kök saldığı ulus devlet biçimi arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi ön plana çıkarmıştır. Herhangi bir kapitalist “anayurt”a bağlılığı olmayan bir sınıf olan proletaryanın açık uluslararası karakteri, onu, uygarlığı ulus devlet sisteminin boğucu prangalarından kurtarabilecek biricik toplumsal güç yapmaktadır.
Bu temel nedenlerden dolayı, herhangi bir ülkedeki egemen sınıfa karşı verilecek mücadele, proletaryanın kapitalist sisteme karşı dünya çapında seferberliğini amaçlayan uluslararası bir stratejiye dayanmadıkça, onun nihai kurtuluşunu hazırlamak şöyle dursun, işçi sınıfı için kalıcı kazanımlar bile elde edemez. İşçi sınıfının bu zorunlu birliği, yalnızca gerçekten uluslararası proleter, yani devrimci bir partinin inşasıyla sağlanabilir. Bu türde, on yıllar süren amansız ideolojik ve siyasi mücadelenin ürünü olan tek bir parti bulunuyor. Bu, Lev Troçki tarafından 1938’de kurulan ve bugün Uluslararası Komite’nin önderliğinde olan Dördüncü Enternasyonal’dir.[4]
[1] The World Capitalist Crisis and the Tasks of the Fourth International: Perspectives Resolution of the International Committee of the Fourth International (Detroit: Labor Publications, 1988), ss. 48-49.
[2] Age., s. 6.
[3] Age., ss. 6-7.
[4] Age., ss. 7-8.