159. 1878’de Osmanlı tarafından Britanya’ya kiralanan Kıbrıs adası, 1914’te ilhak edilmiş ve bu ilhak, 1923 Lozan Antlaşması ile tanınmıştı. Antikomünist ordu subayı Yeoryos Grivas liderliğindeki sağcı Rum örgütü EOKA, 1955 yılında Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi (“Enosis”) için Kıbrıs’taki Britanya yönetimine ve Rum ve Türk solculara karşı terör saldırılarına başladı. Bu ortamda, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu eve bir Yunan tarafından bomba atıldığı şeklindeki yalan haberle geliştirilen provokasyon, 6-7 Eylül’de İstanbul’da esas olarak Rumları ama aynı zamanda Ermenileri ve Yahudileri hedef alan şiddetli bir pogroma dönüştü. Pogrom sonrası binlerce Rum ülkeyi terk etti.
160. Kıbrıslı Rum milliyetçilere karşı kurulan Ankara destekli Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) da bir o kadar antikomünist ve gerici bir örgüttü. Üyelerine “mücahit” denilen örgüt, Kıbrıs’ın bölünmesini ve kuzeyinin Türkiye’ye katılmasını (“taksim”) savunsa da Britanya yönetiminin hoşgörüsü altında çalışıyordu. TMT, özellikle Rum işçilerle birlikten yana olan Türk işçi hareketinin önderlerine suikastlar düzenledi.
161. 1959’da Birleşik Krallık, Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan Zürih ve Londra antlaşmaları sonrası 1960’ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması çatışmayı çözüme kavuşturmadı. Britanya iki askeri üs alarak adadan çekilirken, Rum ve Türk milliyetçisi güçlerin 1963’te canlandırdığı şiddet olaylarında her iki topluluktan yüzlerce kişi öldü, on binlerce Türk yerinden edildi. Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini ve Kıbrıslı Rum burjuvazisiyle “Halk Cephesi”ni savunan Stalinist AKEL, bütün bu dönem boyunca Kıbrıs işçi sınıfının etnik ve dini temelde bölünmesinde yıkıcı bir rol oynadı.
162. 1974 yılına gelindiğinde, devlet terörü ve ara rejim yönetimi altında giderek artan işsizlik ve yoksullukla kötüleşen ekonomi, işçi sınıfı, köylülük ve gençlik içinde toplumsal muhalefeti artırırken, Kemalist CHP, yeni lideri Bülent Ecevit yönetiminde “halkçı” ve sözde “emek yanlısı” bir söylem geliştirdi. Böylece, Stalinistlerin ve DİSK’in desteğiyle CHP burjuva “sol” bir alternatif olarak ortaya çıkarak 1973 seçimlerinde birinci parti oldu. 1974’te İslamcı-milliyetçi “Millî Görüş” akımının lideri Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon hükümeti kuran CHP, koalisyon protokolünde, ABD-NATO denetimindeki üslere karşı “Topraklarımızdaki ortak savunma üs ve tesislerinin, savaş araç ve gereçlerinin Türk devletinin denetimi altında bulunmasını gerekli görüyoruz,” diyor ve enerji kaynaklarına ilişkin yasaları “ulusal çıkarlar” doğrultusunda gözden geçireceğini duyuruyordu. Ardından bor madenleri devletleştirildi.
163. Mayıs 1974’te CHP-MSP hükümeti, ABD ile artan gerilimler sırasında kitle tabanını sağlamlaştırmak amacıyla, aralarında 12 Mart muhtırasından sonra tutuklanan solcuların da bulunduğu on binlerce tutukluyu serbest bırakan bir genel af çıkardı. Ayrıca hükümet, Washington’ın talebi üzerine geçici rejim tarafından getirilen afyon ekimi yasağını kaldırdı. İki aydan kısa bir süre sonra, 12 Temmuz’da ABD Türkiye’ye yaptığı yardımı –askeri yardım hariç– kesti. Ankara ile Washington arasında giderek büyüyen çatışma, sadece birkaç hafta sonra Türk ordusunun Kıbrıs’ı istilaya başlamasıyla doruk noktasına ulaşacaktı.
164. 15 Temmuz 1974’te Yunan subaylar tarafından yönetilen ve Kıbrıslı Rum askerlerden oluşan Ulusal Muhafızlar ile Yunan albaylar cuntası tarafından desteklenen EOKA-B, Kıbrıs Cumhurbaşkanı III. Makarios’a karşı bir askeri darbe düzenledi ve yerine Nikos Sampson’u getirdi. Makarios, uluslararası politikada ABD emperyalizmi ile SSCB arasında manevra yapmaya çalışan ülkelerden oluşan “Bağlantısızlar Hareketi”nin önde gelenlerinden biriydi. Washington, giderek SSCB’ye yönelen Makarios’u, bölgedeki emperyalist hakimiyetinin önünde bir engel olarak görüyordu. İçeride artan halk öfkesini dışarıya saptırmanın bir yolunu arayan Yunan albaylar cuntası, Washington’ın desteğini değilse bile tarafsızlığını hesaplamış ve Kıbrıs macerasına girişmişti.
165. Türkiye’deki hükümet de emekçilerin dikkatini artan sosyal ve ekonomik sorunlardan uzaklaştırmak ve Akdeniz’deki çıkarlarını ilerletmek için fırsat kolluyordu. Başbakan Ecevit’in diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra’ya gittiği sırada acil olarak toplanan TBMM, 20 Temmuz 1974 günü hükümete genel savaş açma yetkisi verdi; aynı gün 14 ilde sıkıyönetim ilan eden hükümet, Kıbrıs’a askeri birlikler sevk etti. TSK Lefkoşa’nın bir bölümünü ve Girne gibi Türklerin yaşadığı kentleri istila ederken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 21 Temmuz tarihli 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği, 22 Temmuz 1974 tarihinde ateşkes ilan edildi. 23 Temmuz günü, büyük bir toplumsal muhalefetle karşı karşıya kalan ve arkasındaki ABD-NATO desteğini yitiren Yunanistan’daki cunta, iktidarı Konstantinos Karamanlis’e bırakırken, Kıbrıs’ta da Sampson’un yerine Klerides geçti. 25 Temmuz’da Cenevre’de başlayan görüşmeler anlaşmazlıkla sonuçlanınca, TSK 13 Ağustos’ta ikinci bir harekât başlatarak, üç gün içinde Lefke ve Magosa’yı ele geçirdi. Bu ikinci harekât, Yunanistan’ın, “üyesi iki ülke arasındaki çatışmayı durduramadığı” gerekçesiyle, NATO’nun askeri kanadından ayrılmasına yol açtı.
166. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, Yunanistan ve Kıbrıs’taki olayların ardından bir açıklama yaptı. DEUK, CIA tarafından önceden bilinen Kıbrıs’taki darbenin ABD’nin Doğu Akdeniz’deki konumunu Sovyetler Birliği’ne ve Arap milliyetçi rejimlerine karşı güçlendirme planlarıyla bağlantısını açıkladı. Atina, Ankara ve Lefkoşa’daki hükümetlerin emperyalizmin hizmetinde olan ve ilerici bir rol oynamaktan aciz burjuva rejimler olduğunun altını çizen açıklama, adanın bölünmesine karşı çıkıyor ve tüm yabancı askerlerin Kıbrıs’tan çekilmesini talep ediyordu. Stalinist AKEL’in Kıbrıs burjuvazisiyle “kutsal birlik” adına Kıbrıslı Rum ve Türk işçilere ihanet eden sınıf işbirliği politikasının gelişen felakette kritik bir rol oynadığını vurgulayan açıklama, ileriye giden tek yolun birleşik, sosyalist bir Kıbrıs uğruna mücadeleden geçtiğini açıklıyordu:
Makarios’un yenilgisi Kıbrıs’taki sosyalist devrim güçleri için bir yenilgi değildir. Tam tersine, yerli burjuvazinin çürümüşlüğünün ve iktidarsızlığının ve bu rejimin yerine Türk ve Rum kitlelerini birleştiren sosyalist bir işçi ve çiftçi hükümetinin geçirilmesi gerekliliğinin tamamen açığa çıkmasıdır.[1]
167. Makarios’a karşı Atina destekli darbe ve ardından Türkiye’nin Kıbrıs’ı istilasıyla yaklaşık 200.000 Kıbrıslı Rum ile 50.000 Kıbrıslı Türk’ün karşılıklı olarak yerlerinden edilmesi, Kıbrıslılar arasında hâlâ devam eden etnik bir duvar ördü. Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilan edilmesiyle Kıbrıs’ın etnik temelli iki devlete bölünmesi resmen gerçekleşmiş oldu. Bunu Kasım 1983’te Ankara’nın güdümünde bulunan ve başka hiçbir ülke tarafından tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kurulması izledi.
168. Milliyetçiliğin gerici ve iflas etmiş karakterini ortaya koyan Kıbrıs’ın bölünmesi sonucu Kıbrıslı Türk ve Rum emekçilerin karşı karşıya oldukları sorunlar için tek ilerici çözüm, birleşik ve sosyalist bir Kıbrıs cumhuriyetidir. Bu, Türk ve Yunan işçi sınıfının, on yıllardır Ege ve Akdeniz’deki gerici çıkarları üzerinden tekrar tekrar çatışmanın eşiğine gelen Türk ve Yunan burjuvazisinden siyasi bağımsızlığını tesis etmesi ve Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında bir sosyalist federasyon uğruna mücadelede birleştirilerek seferber edilmesi demektir.
[1] “Greece and Cyprus: a new stage of world crisis. Fight Greek Popular Front. All foreign troops out of Cyprus!”, Fourth International, Cilt 9, No. 2, Sonbahar 1974, s. 94.