6. 1914’te başlayan dünya savaşı, kapitalizmin ulus devlet sistemi ile dünya ekonomisi arasındaki çelişkisinin patlamasının sonucuydu. Dünyanın, özellikle de o dönem yeryüzünün büyük kısmını oluşturan sömürge ve yarı sömürgelerin emperyalist yeniden paylaşımı uğruna yürütülen bu savaş, aynı zamanda proleter devrim çağının açıldığını ilan ediyordu.
7. Sosyal demokrat işçi hareketine önderlik eden İkinci Enternasyonal partilerinin neredeyse tamamının savaş kredileri lehine oy kullanarak “kendi” burjuva devletinin arkasında saf tutması, uluslararası işçi sınıfına ve sosyalizme tarihi bir ihaneti temsil ediyordu.
8. Bu ihanet, Lenin’in oportünizme karşı verdiği mücadelenin önemini kanıtlamıştır. İkinci Enternasyonal’in sosyal şovenizm ve savunmacılık ile çöküşü, tek tek önderlerin ihaneti ile açıklanamazdı. Aksine, savaşa yol açan nesnel süreçler, işçi hareketi içindeki üst tabakanın yozlaşmasına da yol açmıştı. Emperyalist güçlerin sömürgelerdeki kaynakları yağmalaması, oportünizme toplumsal taban sağlayan bir işçi aristokrasisinin büyümesi için maddi temel yaratmıştı.
9. Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin bu ihaneti mahkûm ederek emperyalist savaşa karşı dünya sosyalist devrimi programını savunmayı sürdürmesi, uluslararası Marksist hareketin sürekliliğini sağlamada belirleyici rol oynadı. Bu tarihi mücadele olmaksızın, 1917’deki Ekim Devrimi ve 1919’da Üçüncü (Komünist) Enternasyonal’in kurulması mümkün olmazdı.
10. Lenin ile Troçki, 1914 ve 1917 yılları arasında, emperyalist savaşın Avrupa’da devrimci patlamalara zemin hazırlayacağını öngörmüşlerdi. Bu perspektif, savaştan ve onun Rus toplumunun krizini olağanüstü şiddetlendirmesinden kaynaklanan Şubat Devrimi’nin patlamasıyla doğrulandı. 1917 Şubat Devrimi’nin Çar’ı devirmesinin ardından, Menşevikler burjuva Geçici Hükümet’in yanında yer aldılar ve bir işçi devrimine karşı çıktılar. Geçici Hükümet kapitalist mülkiyet ilişkilerini savundu, savaşı sürdürdü ve toprağın köylülüğe dağıtılmasına karşı çıktı. Lenin, Nisan ayında Rusya’ya geri döndü ve Bolşeviklerin uzun süredir var olan demokratik diktatörlük programının pratikte aşıldığını belirterek, işçi sınıfının Geçici Hükümet’e karşı çıkması ve Sovyetler dolayımıyla iktidarı alması için çağrı yaptı. Bu pozisyon, Troçki’nin, devrimci gelişmelerin gerçek gidişatını olağanüstü biçimde öngörmüş ve Lenin’in Nisan 1917’de Bolşevik Parti’nin yönünü kararlı biçimde değiştirmesi için gerekli siyasi ve teorik temelleri döşemiş olan Sürekli Devrim Teorisi’nin geçerliliğini bütünüyle doğruluyor ve onaylıyordu. Stalin’in de aralarında olduğu “Eski Bolşevikler”in çoğu, Lenin’in Troçki’nin yaklaşımını benimsemesine şiddetle karşıydı. Lenin’in 1917 Nisan’ında Rusya’ya dönmesinden önce, Bolşevik gazete Pravda’nın başyazarı Stalin’in pozisyonu, Geçici Hükümet’e eleştirel destek verilmesi yönündeydi. Stalin, aynı zamanda savaşın sürdürülmesinin desteklenmesini de savundu.
11. Rus işçi sınıfının Ekim 1917’de Bolşeviklerin önderliğinde iktidarı alması, Lenin tarafından geliştirilen ve sonraki yıllarda Troçki tarafından ileriye taşınan sosyalist bilinç teorisinin muazzam bir doğrulamasıydı. Tarihsel gelişmeye ve kapitalizmin yasalarına ilişkin bilimsel bir kavrayışı gerektiren sosyalist bilinç, işçi sınıfı içinde kendiliğinden gelişemezdi. Marksist hareketin başlıca görevi, bu bilinci işçi sınıfına taşımak ve onu tarihsel görevlerinin bilincine vardırmaktı. Lenin’in açıkladığı gibi: “İnsanlığın en büyük görevi, ekonomik evrimin (toplumsal yaşamın evrimi) nesnel mantığını genel ve temel özellikleriyle kavramaktır. Böylece, onu, olabildiğince yalın ve eleştirel bir biçimde, kişinin toplumsal bilincine ve tüm kapitalist ülkelerin ileri sınıflarının bilincine uyarlamak mümkün olabilir.”[1]
12. 1917 Ekim Devrimi’ne yol gösteren, Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi’ydi. Troçki, işçi sınıfının Çarlığa karşı başrolü oynadığı 1905 Rus Devrimi’nin yenilgisinden ders çıkarmıştı. İkinci Enternasyonal partileri şimdiye kadar devrimleri, sonuçları iç sosyoekonomik faktörler tarafından belirlenen ulusal olaylar olarak görmüşlerdi. Sosyalist devrimin en ileri Avrupa ülkelerinde başlayacağını, Rusya gibi daha az gelişmiş ülkelerin ise sosyalist devrim öncesinde uzun bir kapitalist ekonomik ve burjuva demokratik siyasi gelişme döneminden geçeceğini varsayıyorlardı. Dolayısıyla Marksist partilerin görevi, ulusal burjuvazinin önderliğinde demokratik bir cumhuriyetin kurulması için devrimci bir mücadeleyi desteklemek ve teşvik etmekti.
13. 1905 devrimi burjuvazinin böyle bir rolü yerine getirmedeki yetersizliğini gösterdi. Burjuvazi, büyük güçlerin hâkim olduğu küresel bir ekonomik düzene entegre olmuş ve esasen ona boyun eğmişti. Sermayenin büyük şehirlere nüfuz etmesi nedeniyle Rus toplumunda en dinamik sınıf olarak ortaya çıkan proletaryaya olan düşmanlığı onu kısıtlıyordu. Menşeviklere karşı çıkan Lenin ve Bolşevikler, burjuvazinin siyasi zayıflığının, devrime kırsal kitlelerle ittifak halindeki işçi sınıfının önderlik edeceği ve “işçi sınıfı ile köylülüğün demokratik diktatörlüğünü” kuracağı anlamına geldiğini savundu. Lenin’in formülasyonu demokratik devrime, feodal ilişkilerin tüm kalıntılarının yok edilmesi ve otokratik yönetime son verilmesi anlamına gelen radikal bir karakter kazandırıyordu. Ancak devrimin ya da kuracağı devletin toplumsal karakterini somut olarak tanımlamıyordu.
14. Troçki’nin devrimci hareketin doğasına ve görevlerine ilişkin kendi değerlendirmesi, onun yalnızca Rus devriminin değil, dünya sosyalist devriminin de en önde gelen stratejisti olarak ortaya çıkışına işaret ediyordu. Troçki, Rusya’daki devrimin karakterinin ulusal değil uluslararası koşullar tarafından belirleneceğinde ısrar etti. Rus kitlelerinin karşı karşıya olduğu acil görevler burjuva demokratik bir karaktere sahipti ancak bunlar ulusal burjuvazinin önderliğinde ya da bir burjuva cumhuriyeti içinde gerçekleştirilemezdi. İktidarı ele geçiren işçi sınıfı, sosyalist karakterli önlemler almak zorunda kalacaktı. Troçki, sosyalist hedeflerin ekonomik olarak geri kalmış bir ülke olan Rusya’da gerçekleştirilemeyeceğini savunanlara, bunun devrimin Avrupa ve nihayetinde dünya arenasına yayılmasıyla mümkün olacağını söyleyerek karşı çıktı:
Üretim tarzıyla ve ticaretiyle bütün ülkeleri birbirine bağlayan kapitalizm, tüm dünyayı tek bir ekonomik ve politik organizma haline getirmiştir. …
Bu durum, şu anda gelişmekte olan olaylara doğrudan doğruya uluslararası bir nitelik kazandırmakta ve yeni bir ufuk açmaktadır. Rusya’nın işçi sınıfı tarafından yönetilen politik kurtuluşu, bu sınıfı tarihte henüz görülmemiş bir yüksekliğe çıkaracak, eline dev bir güç ve çok çeşitli kaynaklar verecek ve onu dünya kapitalizminin, bütün nesnel şartları tarih tarafından yaratılmış olan tasfiyesinin başlatıcısı haline getirecektir.[2]
15. Sürekli Devrim Teorisi’ni doğrulayan ve Bolşevikler tarafından dünya sosyalist devriminin başlangıcı olarak görülen Ekim Devrimi, dünyanın dört bir yanındaki altüst oluşlara itici güç sağladı. Devrimci hükümet, savaşa son verme çağrısı yaptı, savaşın taraflarının emperyalist planlarını gözler önüne seren gizli anlaşmaları açıkladı ve işçilerin kendi hükümetlerine, sömürgelerdeki kitlelerin de sömürgecilere karşı ayaklanmasını teşvik etti. O sırada Sovyet Rusya’nın Dışişleri Halk Komiseri olan Lev Troçki’nin Kasım 1917’de ifşa ettiği Sykes-Picot anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu topraklarının bir kısmının Britanya, Fransa ve Rusya arasında gizlice paylaşılmasının şartlarını belirliyordu.
[1] V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 14; Moskova, 1977, s. 325.
[2] Lev Troçki, Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 2007), s. 279-280. Çeviren: Ahmet Muhittin.